
Her
işte bir hayır vardır derler. Blog'a yeniden bir şeyler karalamak
için böylesi bir ana şahit olmak gerekliymiş.
Temelde
hissettiğim duyguyu en başa not edeyim çünkü yazdıkça kendimi
ikna edip o limandan baya uzaklaşıyorum: Tuttuğunuz takımın
formasını 10 sezon giymiş, 401 maç oynayıp 197 gol atmış ve
27. yaşından gün aldığı şu dakika itibariyle, kulüp tarihinin
en golcü oyuncusu olmasına 52 gol kalmış bir oyuncu hakkında
olumsuz bir şeyler karalayacak olmak yeterince üzücü. En kurtarır
haliyle hayal kırıklığı.
Bununla
birlikte, Rooney meselesi hakkında günlerdir yaşadığım duygu
karmaşası sonrası, artık hislerimi daha net tanımlayabilir
haldeyim. Kasedi en başa alayım...
İlk
Hata
26 Eylül 2010. Wayne Rooney, Reebok Stadında Bolton Wanderers ile oynanan maçın 62. dakikasında sakatlık sebebiyle oyundan alınıyor ve ayak bileğine uzunca bir süre buz tedavisi uygulanıyor. Sir Alex maçın ardından, "iyileşmesinin 2-3 haftayı bulabileceğini, dolayısı ile 3 hafta sonra İngiltere milli takımının oynayacağı Avrupa şampiyonası ön eleme maçı için şüpheli durumda olduğunu" söylüyor. Rooney sakatlığı sebebiyle Valencia ve Sunderland maçlarını kaçırıyor. 3 hafta sonra kendisine sakatlığının ne durumda olduğu ile ilgili mikrofon uzatıldığında, "Bileğimde herhangi bir sakatlık yok" yanıtını veriyor. Hocasının henüz 20 gün önce neden böyle bir açıklama yaptığı kendisine sorulduğunda ise, Rooney'nin cevabı daha da ilginç oluyor: Bilmiyorum.
19
Ekim 2010. Rooney, o dönemlerde gerek ciddi formsuzluğu (Ligde
8.hafta oynanırken 4 maçta 1 golü vardı, o da penaltıdan),
gerekse de eşini aldatması sonrası oluşan şiddetli medya baskısı
sebebiyle moralman zayıf durumda. 4 gözle Wayne'in bir an önce
eski formuna kavuşmasının beklendiği bu dönemde Sir Alex,
Bursaspor maçından 1 gün önce "Rooney'nin takımdan
ayrılmak istediğini" söyleyip tüm futbol dünyasını
şok ediyor. Mevzunun detayları daha da takla attırıcı cinsten:
Rooney söz konusu talebini Mart ayında dile getirmiş ve o günden
bu yana kendisi ile yapılan görüşmelerden hiçbir sonuç
alınamamış. Ayrılık sebebi ise "Manchester United'ın
gelecek hedeflerinin yetersizliği ve artık iyi oyuncular için
cazibe unsuru teşkil etmemesi"
Standart
seviye bir sempatinin çok ötesinde, bildiğin Manchester United
taraftarı olan birisi olarak, kulüp hakkında ciddili veya geyik
zilyon tane şey düşünmüş, sorgulmış, fikir yürütmüş,
hayal kurmuş bir insanım. "Solskjaer'in kariyerini bitiren diz
sakatlığının, 99 CL finalinde attığı efsane gol sonrası
dizlerinin üzerinde kayarak yaptığı sevinçte oluşan bağ
zedelenmesi ile başladığı" teorisini duyduğum ilk anda,
içimden "hassktr??!" dediğimi hatırlarım. Dönemiyle
alakam olmamasını geçtim, hakkında adam akıllı bir bilgiye
sahip olmamama rağmen 1958 Münih uçağı düşmeseydi Duncan
Edwards gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olabilir miydi? sorusunu
gece saat 02:30'da sormuşumdur, tavana veya duvarlara. v.Nistelrooy
2003'te Arsenal maçındaki penaltıyı gol yapsa o sezon ne olurdu?
Diego Forlan neden sadece £3m'a satıldı? Anderson geldiğinden
beri neden AMC değil de MC olarak oynatılıyor?
Ferguson
Manchester United'ının hedefleri ve hedeflerine ulaşmak
konusundaki yaklaşımından bahsediliyorsa, ölene kadar düşünülse
dâhi tereddüt edilmeyecek bir cevapla karşı karşıya kalınır.
Şahsımın amatör taraftar ahkâmı bir yana dursun, hele bir de bu
kulübün futbolcusuysanız, bunu görmek oldukça kolay olmalıdır.
Bay Rooney aidiyete dönük bir bakış açısından rahatsız olur
da bu gerçeği idrak etmekte hala zorlanırsa; 2 yılda bir
kendi aralarında döngü yapan ancak United'ı hiçbir zaman zirve
yarışından aşağı indiremeyen rakiplerine, Premier Lig'de 20
yıldır Manchester United'ın şovunu izlemekten bıkmış olan ve
bu sebeple son dakika gollerini, Giggs'in sol bacağını,
Fletcher'ı, otu, boku, çükü hakemlere - şansa bağlayan rakip
taraftarlara ve onların "bittiler" dedikleri sezonlarda
O'Shea ile şampiyon olduğumuzda yaşadıkları dumurlara filan
bakabilir, feyz alabilirdi.
Rooney'nin
yaşadığı akıl tutulmasına geri dönelim. Alex Ferguson her ne
kadar "Rooney'nin
bu isteğine anlam veremediğini ve her şeye rağmen kapıların ona
tamamen kapanmadığını"
dile getirip politik oynasa da, o an zihnindeki şablon belliydi.
Rooney'nin öne sürdüğü sebeplere karşı, her daim inandığı
ve uğrunda nice yıldızların biletini kestiği "Takımın
oyunculardan önce geldiği" gerçeğine inanmaya devam etti.
Kurt hocanın kendisine neden Sir ünvanı verildiğini ispatlayan
bol ayarlı basın toplantısını unutmak mümkün değil. (Orjinal
Metin)
Nihayetinde Wayne Rooney'i kadro dışı bıraktı ve asla arkasına
bakmadı.
U
Dönüşü
1
hafta sonra... Wayne Rooney, tarihi bir U dönüşü yaparak 5 yıllık
yeni kontrata imza attı. Peki 1 hafta önce Manchester United'ın
gelecek hedeflerinin yetersiz olduğunu söyleyen, kendisini dünya
sahnesine çıkaran kulübe, eline vermedik kupa bırakmayan
menajerine ve o güne kadar kendisini ölümüne seven taraftarına
rest çeken Wazza, nasıl oldu da bir anda ikna oldu? Basit: Haftalık
£200K'nın üzerinde ücrete ve -FM terk- bir ton bonus'a sahip
kallavi bir kontrat sayesinde.
Mevzunun
derinine inildiğinde, Jay Leno - Adnan Şenses karışımı,
sonradan görme ukala bir İngiliz adam silüeti beliriyor. Bu
adamın, Wazza'nın eski kontratında yer alan ve FIFA'nın
s..imsonik şekilde yürürlükte tuttuğu -The Webster Rulling-
kapsamı dahilinde olan "Son yılında, alacaklarını kulübe
bırakıp ayrılabilir" maddesiyle kulübü tehdit ettiği
anlaşılıyor. Üstelik tam da "Love United Hate Glazer"
kampanyasının zirvede olduğu, taraftarın amerikalı sahiplere
olan nefretini düzenli olarak beyan ettiği ve yine bu yüzden bir
çok taraftarın tüm bu Rooney mevzusunu "yönetim
başarısızlığına" yontmasına sebep olan günlerde... Adam
öylesine fesat ki, bir yandan City ile Rooney'nin arasını
yapmaya çalışırken, diğer yandan taraftarın o dönem ki
hissiyatından faydalanıp, ayrılığın suçunu kulübe/hocaya
yıkmaya çalışıyor. Kısacası tüm bu süreci oyuncuyu pazarlama
fırsatı olarak kullanıyor. Kim bu adam: Wayne Rooney'nin
kendisinden daha denyo olan temsilcisi Paul Stretford.
Paul
Stretford'un yarattığı skandalları, sayısı hatırlanmayan yasa
dışı vukuatları ve usülsüzlüklerini dillere destan.
Yargılandığı dolandırıcılık davasında, Rooney 17 yaşındayken
kendisi ile yaptığı ilk anlaşmada oyuncuyu ve ailesini kandırıp
sahte evraklar imzalattığı ve bu sayede kazancın önemli bir
kısmını şirtketi üzerine aldığı ortaya çıkan, temsilcisi
olduğu oyuncuyu transfer görüşmeleri sırasında evinde ağırlayıp
kira ücretini oyuncunun gelirinden düşen, özetle oksijen
israfından ibaret olan bu adam hakkında internette çok kısa bir
araştırma yaprak bahsettiğim olaylar hakkında bilgi sahibi
olabilirsiniz.
Man
Management konusunda tarihin en büyük ustalarından biri olan Sir
Alex'in yukarıda bahsettiğim politik tavrı göstermesinin ve daha
önce hatrı sayılır miktarda yıldız oyuncuya yaptığı gibi onu
kapı dışarı etmemesinin arkasında yatan şey, "Stretford'un
Rooney'nin kafasını karıştırdığını ve onu bir çeşit PR
çemberinin içerisine hapsettiğini" bilmesiydi. Yeni
sözleşmenin imzalandığı gün, Ferguson'ın konuyla ilgili
açıklaması gayet netti: Rooney'e temsilcisi tarafından
kötü tavsiye verildiği çok açık. Aceleci davrandı ve
söylememesi gereken şeyleri söyledi. Neyseki taraftarların ve
şahsımın tutumu sonrası konuyu tekrardan düşündü. Hata
yaptığını zaten biliyordu ve bu yüzden bir kaç saat içerisinde
yeni sözleşmeyi imzaladı. Genç insanların başına bu tip şeyler
gelebilir. Zaten çevresindeki bir çok kişi de ona büyük bir hata
yaptığını söylemiştir. Stretford'a gelice; inanın, özellikte
bu kulüpte kendisini iyi anmıyoruz.
Peki
hırsızın hiç mi suçu yok? Rooney'nin bu adama hangi akla hizmet
güvendiği ayrıca sorgulanması gereken bir konu. Bay Rooney nasıl
oluyor da "Daha fazla para kazanmalısın. Kazanabilirsin.
Sadece Söylediklerimi yap" tarzı über seviye kurgulara
kanabiliyor, anlamak çok güç. Ancak yanlışını eleştiren taraf
olarak, hatayı anlıyor ve itiraf ediyor olmanın doğruluğunu da
es geçmemek gerek. Nitekim Rooney geçen yaz piyasaya çıkan
otobiyografisinde, sözünü ettiğim sakatlık mevzularından tutun
kulübün hedeflerini sorgulaması saçmalığına kadar tüm konular
hakkında suçlu olduğu itirafında bulundu. Kitapta bu konuyla
ilgili fazlasyla detay ve çok sayıda vurucu cümle var ancak en
özetleyici olanını yazayım: Ayrılma isteğim kariyerim
boyunca yaptığım en büyük hataydı. Tüm yaşananlardan sonra,
taraftarın ve kulübün bana karşı olan yaklaşımından ötürü
minnettarım. Bir daha asla böyle bir şey olmayacak. United
istediği sürece, futbol hayatımı burada tamamlamaya hazırım.
Rooney Kimdir, Nedir?
Sonuç:
hakkında yapılan iyi çocuk ama çevresi kötü tespitine
mütabık olundu ve Wazza kulüp tarafından affedildi.
13
paragraflık detaydan sonra konuyu -affedildi- diye sonlandırıp
huzura kavuşmak saçma gelebilir. Ki bu şekilde düşünen bir
kısım taraflar kendisini bağışlamadı zaten. Fakat benim de
içinde bulunduğum çoğunluk bu affedişte Rooney'nin zihinsel
yapısını, tabiri caizse "İçindeki çocuğu"
referans aldı. Hatta, onun aslında hala küçük bir çocuk
oluşunu... Sahi, kimdir Wayne Rooney?
Teknik
bir özet geçelim: Rooney'nin orjini santrafor ve iyi bir forvette
olması gereken tüm özelliklere önemli ölçüde sahip. Ancak onu
eşsiz kılan şey alan hakimiyeti. Futbolcuların oyun
sahasında adım attıkları alanlar ve tüm bu alanlardaki
etkinlikleri göz önüne alınırsa, dünyada kendisinden daha önde
olan bir oyuncu yok. Takımı duran top savunurken veya maçın son
dakikalarında baskı yerken defansına yardıma gelen bir forvet
oyuncusu bulabilirsiniz. Ancak 28.dakikasında 3-0 önde olduğunuz
bir maçta 65 metre depar atıp kendi bekinden önce topu kapan ve
kaptığı o topu 45 metrelik bir diagonal pasla açığına yollayan
bir forvet oyuncusu bulamazsınız. Oyunu çift yönlü
oynayan tabiri onun için çok basit kalıyor. O sahadaysa,
oyuncuların isminin yazdığı diziliş grafiğini hayal ederken,
kendi dışındaki tüm oyuncuların isminin altına bir parantez
açıp (+Rooney) yazabilirsiniz.
Bazı
futbol meziyetlerini zihninize not edin: iyi şutör, iyi pasör,
zeki, hızlı, güçlü vs. Sonra bunları paket haline getirip,
sadece görev yaptığı pozisyon için tek bir tanıma sahip olan
oyuncuları düşünün... Defensive Forward, Poacher, Playmaker vs
vs. Daha sonra, oynadığı pozisyon için bu özelliklerin tümüne
aynı anda sahip olan oyuncuları düşünün. İşte onlardan 1
seviye sonra Wayne Rooney geliyor. Rooney, hem orjini olan forvet
pozisyonunda bir futbolcunun sahip olabileceği tüm tanımları
adının altına yazabileceğiniz, bununla da kalmayıp bahsettiğim
isnâdı ortasahanın her bölgesi için yapabileceğiniz komple bir
oyuncu.
Ronaldo'yu
kaybettiğinizde ciddi şekilde etkilenebilir, o an yerine daha
iyisini koyamayabilirsiniz. Ancak zaman içerisinde benzer
özelliklere sahip futbolcular bulabilir, takım içi rolleri yetenek
portföyüne göre tekrar dağıtabilir ve söz konusu yokluğu
görece yakın seviyede çözebilirsiniz. Ancak bugün herhangi bir
şekilde yeni bir Rooney elde etmeniz mümkün değil. Futbolculuğu
hakkında çok daha fazlasını da yazabilirim. Özetle Rooney,
yıllardır altyapılarda tek tip oyuncu yetiştirdiği için
uluslararası başarıdan uzak kalan İngilizler'den son 25 yılda
çıkan, evrensel nitelikler sahibi tek oyuncu.
Fakat tüm bunlara rağmen, sahip olduğu saf yetenek onu "en iyi" yapmaya yetecek kadar iyi değil. Yani bana kalırsa asla dünyanın en iyisi olamayacak. E ama onu bu denli eşsiz yapan şey, şimdiye dek taraftarı ile onu kopmaz duygu bağları ile birbirlerine bağlayan şey ne o zaman? İşte asıl vurgulamak istedğim konu bu.
24
Mayıs 2005, Newcastle United ile oynanan Premier Lig maçı. Maçın
ilk yarısında Rooney'e yapılan ve Wazza'nın dakikalarca kenarda
tedavi görmesine sebep olan sert müdehaleye, hakem Neale Barry faul
dahi vermemişti. Maçın 54. dakikasında ise, Rooney'nin James
Milner'a yaptığı görece yumuşak müdehale sarı kart ile
cezalandırılmıştı. 1 dakika sonrasında Rooney kart gördüğü
pozisyon ile ilgili hakeme itiraz ediyorken, P.Remage'ın kafasından
seken topu havada süzülürken gördü. İleri doğru koştu ve...
Yukarıda
izlediğimiz şut, az önce ifade etmeye çalıştığım yeteneğin
karşılığı sadece. Ancak bizi Rooney'e bağlayan asıl şey o
şutun sonrasında saklı: Az önce kendisinin ve takımının
hakkının yendiğini düşünüp büründüğü zihinsel form. Gol
olan topu sanki öldürmek istercesine tekrardan ağlara vurması ve
pek tercih etmesek de, kuvvetle muhtemel hakeme giden bol f harfli
kelimeler...
Hırsını
tekniği ile birleştiren oyuncu tanımı birazcık yavan kalıyor
sanki. Rooney sahip olduğu kişilik özelliklerinin tümünü
futboluyla birleştiren bir oyuncu. 19 yaşında o şutu
çıkarabilmesini sağlayan şey de buydu aslında. Stilistlerin
çevrede fink attığı günümüz ünlüler dünyasında, hala eski
tip düz kıyafetler giyinen ve sadece futbol oynamak isteyen biri.
Anteramanlar dahil, her zaman ve her yerde kazanmayı hayal eden ve
bu arzusunu taraftara dibine kadar hissettiren biri. Futbolla ciddi
olarak ilgilenmeden önce boksör olmayı düşünmesinden midir
bilinmez ama iç güdülerini tetikleyen o ateş, zaman zaman öfkeye
dönüşüp özellikle 20'li yaşlarının ilk döneminde başına
fazlasıyla iş açmıştı. Savrulan tekmeler, görülen kırmızı
kartlar... Ancak özellikle oğlu Kai'nin doğumu sonrasına denk
gelen dönemde, o ateşi reaksiyonlarına doğru şekilde kanalize
etmeyi öğrendi ve zihinsel olarak da güçlü bir futbolcu haline
geldi.
Resme
komple bakıp itiraf edelim: evet mükemmel bir karakter değil,
örnek alınası bir insan da değil ama taraftarın, onun her
yaptığını sahiplendiği bir oyuncuydu Wayne Rooney. Aslında
böylesi bir karakterin neden ölesiye sevildiğini sorsanız, teknik
olarak bunu açıklamam imkansız. Kısaca taraftar psikolojisi
diyeyim, anlatılmaz çünkü. Wayne Rooney, 2008 yılı Everton
deplasmanında maç boyunca seyircilerin gösterdiği yoğun tepkiye
karşı bir ara kale arkası tribüne dönüp United armasını
öptüğünde içimde oluşan çoşkuyu tarif edemem. Kuracağım
cümleler en iyi ihtimalle "fazlasıyla boş işler" olarak
görünür...
İkinci Hat... Hadi Lan!
Meseleye
geri dönelim. Sahip olduğu yetenekler ve oluşturduğu tutku bağı,
aradan geçen 3 yılda taraftara o sancılı süreci unutturdu,
afettirdi. Rooney "Lack Of Ambition" ithamında bulunduğu
kulübüyle, olayın ardından geçirdiği 3 sezonda 2 lig
şampiyonluğu ve 1 şampiyonlar ligi finali gördü. 3.lig
şampiyonluğunu ise averajla kaçırdı. Zeka yoksunu sözlerinin
hepsini yedi, Alex Ferguson'ın egemenliğini kabul etti, nice
armalar öptü, ölene kadar buradayımlar gitti, tek
amacım Charlton'ın rekorunu geçip burada efsane olmaklar geldi.
Mayıs
2013'e geldiğimizde ise bir dizi tesadüf karşıladı bizi.
Şampiyonluk kupasının alındığı gün, Mr.Wayne Rooney ne
tesadüftür ki tekrardan(!) ayrılmak istediğini açıkladı.
Zeminler
nispeten farklı ancak konuyu dağıtmamak için bir önceki süreçle
ilgili söylediklerim üzerinden gideyim: Wayne Rooney'nin geride
bıraktığımız sezonu "United kariyerindeki en düşük
performanslı sezon" şeklinde raporlanabilir.
İstatiktikleri ise 31(6) maçta 16 gol 13 asist. Sezon boyunca görev
yaptığı pozisyonu da göz önüne alırsak, "Ölüsü Yeter"
şeklinde tanımlanabilecek rakamlar. Ne demiştik: Yetenek sabit.
Fakat
sözünü ettiğim rakamlara rağmen, sakatlıklar ve buna bağlı
oluşan kilo problemlerinin de etkisiyle, Rooney sezon boyunca zirve
görüntüsünü hiç yakalayamadı. Daha da kötüsü; fiziksel ve
ağırlıklı olarak zihinsel olan problemleri sebebiyle en büyük
gücünü, oyunun her saniyesinde %100 olan
konsantrasyonunu yitirdi. Belki de kaza geliyorum demişti.
Geçen sene 4-0 kazanılan ve Rooney'nin 2 gol atmasına rağmen
bitime 20 dakika kala oyundan alındığı Aston Villa maçı
sonrasında Sir Alex'in yaptığı açıklamalar şimdi çok daha
anlamlı geliyor: Bugün çok dikkatsizdi. Wayne bu
görüntüsüyle, sadece sınırda olan bir maçta performans
verebileceği izlenimi veriyor. İşler (Maç) sıradanlaştığında,
herkesden daha kötü oynamaya başladı. Bu yüzden onu oyundan
aldım.
Formsuzluk
dünya üzerindeki her oyuncunun başına gelebilecek bir durum.
Wazza'nın böylesi bir süreci yaşamış olması ve son derece
kaliteli isimlerden oluşan United hücüm rotasyonunda biraz geriye
düşmesi ayıp değil. Ancak yine hangi mantıksal temele
dayandırdığını anlayamadığımız şekilde, Rooney formsuzken
bile bu takımda banko oynaması gerektiğini düşünüyor.
Böylesi malca bir talebe, hele hele Sir Alex Ferguson'ın olduğu
yerde "dur bakalım birader" derler. Sir Alex'in 26 yıllık
United kariyeri boyunca, kendileri ile hiç bir iletişim sorunu
yaşamamış olmasına rağmen sadece "artık istenilen düzeyde
performans verememesi" sebebiyle takımdan yolladığı
oyuncular listesini buraya yazmaya gerek yok. Wazza'nın akıl
yoksunu tavırları ve liseli tripleri ile ilgili hakkı kendinde
saklı kalabilir. Biz meseleyi aydınlatmak için, Sir Alex'in
Rooney'nin 2.ayrılma isteğini ilk olarak açıkladığı
röpörtajına gidelim: Ayrılma teklifini reddettik. Bence
biraz kendiyle kalıp bu durumu düşünmeli. Bu sezon oyundan
alındığı maçlarla ilgili memnuniyetsizliği var. Ama formda bir
Wayne Rooney asla oyundan alınmaz.
Ayrılık
kararı ile ilgili olarak geri kalan olasılıklar trajikomik
boyutta. Hatta yok, direkt çok komik. Medyada "İstediği
pozisyonda oynatılmaması" sebebiyle küskün olduğuna dair
çıkan yazıları smiley vaziyetinde okuduk. Rooney'nin aynı
gazetelerde çıkan: "Sahada olduğum sürece pozisyonum
önemli değil. Sir Alex nerde görev verirse orda en iyisini yapmaya
çalışırım" tandanslı 15 tane açıklamasını
bulabilirim. 3 sene önce bahsettiği "hedeflerin yetersizliği"
argümanının nasıl yerle bir olduğunu zaten gördük. Hee bir de
yine aynı dönemde sarfettiği "kulübün iyi oyuncular için
cazibe unsuru teşkil etmemesi" iddiası varki, çıldırırsın!
3 gün önce iyi oyuncular ile oynayamamaktan şikayetçi olan
beyimiz, Kagawa ve van Persie'nin gelişi sonrası bu kez de onların
arkasında kalmaktan, her maç 90 dakika oynayamamaktan şikayetçi.
Bu nasıl bir ironidir?
Bir
dizi tesadüf demiştim... 2.Geleneksel Wayne Rooney ayrılık
talebinin, tıpkı önceki versiyonda olduğu gibi kontratının
bitmesine 2 yıl kala gelmesi süper bir detay. Tesadüfler bununla
da kalmadı. David Moyes'un, omuz sakatlığı ve buna bağlı bariz
idman eksiği sebebiyle kendisine hazırlık maçlarında görev
vermediği dönemde konuyla ilgili hiçbir açıklamada bulunmayan
Rooney, İngiltere Milli takım kampındayken herhangi bir
sakatlığının bulunmadığını söyleyip İskoçya ile oynanan
hazırlık maçında görev yaptı. Ancak ne hikmettir bilinmez,
maçtan sonra "Kondisyonel açıdan hazır olmadığını"
söyledi. Bitmedi, takım arkadaşlarının kendisine sırtını
döndüğü ve Moyes tarafından Reserve takım ile idmana
gönderildiği haberleri yayınlandı. Hemen sonrasında öğrendik
ki, Rooney tedavi sürecinde henüz fiziksel kontağa izin
verilmemesi sebebiyle, kendi isteği doğrultusunda Reserve takım
antremanlarına çıkmış. Ayrıca tüm takım arkadaşları onun
takımda kalmasını ister yönde zilyon tane beyanat veriyor. Neyse.
Wazza'nın kendinden daha denyo olmayı başarabilen temsilcisi Paul
Stretford'un medya ile olan ilişkilerine selamı çakıp, komplo
teorileri içinde boğulmadan gidelim madem.
Aniden,
asla yaşanmayacağını düşündüğüm gün geldi ve Sir Alex
Ferguson görevi bıraktı. Aslında sırf bu gerçeklik bile,
herhangi bir oyuncu hakkında bunca zihinsel gel-git yaşamamıza hiç
gerek olmadığının göstergesi. Stadyumun önünde heykeli olan,
Old Trafford'da bildiğin kendi adında tribünü olan koskoca Sir
Alex gitti lan, Sen kimsin? diye geçiyor insanın içinden.
Yeni
menajer David Moyes'un neredeyse her gün ifade ettiği üzere, kulüp
Wayne Rooney'i satmak istemiyor. Ancak Moyes'un Everton döneminde
altyapıdan A takıma çıkardığı eski öğrencisi ile olan
ilişkisinin mükemmel olduğunu söylemek de zor. Rooney hakkında
sarfettiği ve komple metinin içinden cımbızla çekilen meşhur
cümlenin ilk etapta çeviri hatası olduğunu düşünmüştüm.
Ancak orjinal metne baktığımda, bu sözlerin gayet doğru tercüme
edildiği görünüyor: "Overall my thought on Wayne is that if
for any reason we get an injury to Robin van Persie we are going to
need him" Yani: "Wayne hakkında genel düşüncem şu
ki, eğer Robin van Persie herhangi bir sebepten ötürü
sakatlanacak olursa ona ihtiyacımız olacak."
Moyes'un
Bangkok'ta yaptığı açıklamanın iletişim kazası olabileceği
belirtildi ki, bu cümlenin hemen sonrasında söylediği "Wayne'in
bu takımda çok önemli bir rolü olucak. Onu bir an önce,
yakalaması gereken gol rakamlarına ulaştırmamız gerek"
şeklindeki sözlerini de düşünürsek, bu teoriye doğruluk payı
biçilebilir. Dediğim gibi meşhur olan kısmı, tüm açıklamanın
içinden özellikle ayıklanıp medyanın servis etmesi sonucu gündem
oldu. Tabii kurt kocayınca türlü türlü fırsatlar ortaya çıktı.
Jose Mourinho meşhur mind games furyasının
startını verdi Dünya Kupası öncesi zirve ülke takımları ile
aralarındaki seviye farkının bariz olduğunu görüp, hala daha
-napcaz netcez- diye düşünen İngilizlere gönderme
yaparcasına "Eğer Rooney takımında ikinci tercih
olacaksa, Milli Takım da bundan etkilenecektir" şeklinde
bir açıklama yaptı. Hey gidim. Sir Alex görevde olsa, tüm bu
süreç bu denli public olur muydu, şu seviyelere gelinir miydi?
Üşüyoruz.
Ancak
olay tam olarak bu değil. Tanıdığımız Wayne Rooney, şu veya bu
sebeple takımdaki rolü azalsa bile herşeyini sahaya veren ve
pozisyonlar ötesi yetenekleri sayesinde, içerisinde bulunduğu
takımın ilk 11'ine ismini banko yazdırabilen bir futbolcudur. Hani
dedim ya, "bir yanı hala çocuk" diye. Bazı zihinsel
özelliklerinin onu kırılganlaştırdığı, hatta --gereğinden
çook fazla duygusal olacak ama-- tüm bu sorunların ardından
"sevgiye muhtaç" hale getirdiği ve bu sebeple
aksiyonlarının etkilendiği düşünülebilir. Ancak Rooney'nin
"masumiyeti" üzerinden fikir yürütmemizi sağlayacak
olan bir kredisi yok artık. İlk seferde hata olduğunu kabul ettik,
ancak bu defa ne yaptığını tam olarak biliyor. Aptal'ı oynamanın
anlamı yok.
Sonuç
Değişimin
daha iyi olacağını düşünmesi ve buna ihtiyaç duyduğunu
hissetmesi, şu sıralar zihninde dönen ilk kavramlar olabilir
Rooney'nin. Ancak madem mantık üzerinden gidiyoruz, biraz derin
düşündüğümüzde Manchester United'ın onun için en iyi yer
olduğunu, herhangi bir değişim zorunluluğu bulunmadığını ve
bunu yaparsa pişman olacağını net biçimde görebiliriz. Şahsi
tahminim, Wazza'nın da bu durumun idrakine varabilceği hatta
idrakinde olduğu yönünde.
Yazının
başında bunu yaptım, sonunda yapmakta da fayda var. Eğri oturup
doğru konuşalım: Wayne Rooney, şu an gezegenimizdeki en iyi
İngiliz oyuncu. Kendisini ülke dışından isteyen olmadığını
ve ülke içindeki taliplilerinin kim olduğunu düşünürsek şunu
söyleyebilirim ki: Rooney'i alan takım kağıt üzerine Premier Lig
şampiyonluğunun en önemli adayı olur. Yaşanan onca olayın
sonrasında giderse bile kendisini nefret ile anmak katiyen olmaz.
Rooney'nin şimdiye dek United'a verdiklerini "Katkı"
olarak tanımlamak düpedüz cahilliktir. Rooney yeri gelmiş bu
takımı sırtında taşımış bir adamdır. Sıradan bir teşekkür
kendisi için azdır.
van
Persie Effect'in canlı şahidi olan ve Robin'in bitmek bilmeyen
çılgın atışını çoşa çoşa seyreden United yönetiminin,
Rooney'i şampiyonluk yarışı yaptığı rakiplerinden birine
satmak istememesi de çok normal. Hatta bu durum, zamanla Rooney'i
tekrardan düşünmeye sevkedebilir ve yeniden bir U dönüşü
izleyebiliriz. Daha da ileri gideyim, şahsi tahminim %51
satılmayacağı yönünde. Ne olacağını elbette zaman göstericek.
Manchester
United'da efsane olmak kolay iş değil. Sürekli var olması gereken
en üst düzey performans ve durmaksızın yenilenmesi gereken bir
kazanma arzusu... 5 yıl, 10 yıl, 15 hatta 20 yıl. İşe giderken 2
gün üst üste aynı kravatı takmaktan sıkılan bünyem için uzay
seviyesinde zaman dilimleri... Herkes Ryan Giggs olamıyor.
Tekrar
altını çizeyim: Wayne Rooney belki de futbol hayatının
sonuna kadar takımda kalabilir. Şaşırtır, ama inanılmaz
derecede bir sürpriz olmaz. United armalı formayı giydiği sürece,
dribling halindeyken "Yürü be!" sini eksik etmem. Ama
şahsi temennim; buruk gol sevinçleri yaşamadan, ukteli zaferler
tatmadan, kendisini Swansea maçındaki liseli tripleriyle değil,
Newcastle golünden sonra topu 2.kez içeri vuruşuyla hatırlamamızı
sağlayacak olan ayrılığın bir an önce gerçekleşmesidir.
Dostlarıma
gol haberini yazarken random harf tekrarı yapayım da
çoşkumu daha bir belli edeyim diye adını Wwwwwwayne
Rrrrrrooney! diye yazdığım adam, bugün sadece Wayne Rooney. O
coşku bitti. Gitse de kalsa da farketmez. Everton maçında armayı
öptüğü anı da, Swansea maçında takım gole sevinirken ki
tavrını da ömrüm boyunca unutmam.
Git
artık Wayne Rooney.
nihato
20.08.2013


