Sünger Top ve Mutsuzluk Üzerine



6 yaşımda, ana okulu müsameresinde çayda çıra oynarken elimdeki mumla önümdeki kızın tülbentini yaktım; tüm organizasyonu karıştırdım. 7 yaşımda, babamın holden attığı uzun pasa hareketlendim, salon civarında sünger topumla buluştum ve plase yaparak oturma grubuna çizdiğim hayâli kaleye ilk golümü attım. Geçen çarşamba çekirdek yerken, avucumda biriktirdiklerimin arasında kabuksuz bir tanesine rastladım. Yedim...

Mutsuzluğu açıklayabilmek maksadıyla etrafa bakınıyorum. Hayata yön veren kuvvetin -Kelebek Etkisi- teorisinde saklı olduğunu okuduktan sonra, tüm yaşadıklarımı düşünerek ordan bir sonuca ulaşmak istedim ve yukarıdakilerden 9638 tanesini daha yazacağım bir taslak oluşturdum. Hani bazen, anlaşılmamak da ego'yu besler ya; sofistik bir şey karalayıp bu pencereden yoluma bakarım dedim kendime. Sonra gördüm; kaos - fuzzy logic - paradoks filan, uzuyo bu mevzu baya. Anladım ki, pek mutsuzluk gibi görünmeyen ama aslında öyle olan basit kavramlar üzerinden kendini ifade etmek daha kolay.

#Farkına varmak#

Bir takım olaylar yaşıyosun ve :
- Ölümün senin de başına geleceğinin,
- Öyle çok da mühim bir insan olmadığının,
- Sağlığın her zaman en önemli şey olduğunun,
- 26 yıldır doğru konuşmanın hiç bir halta yaramadığının,
- Zamanın hiç bir boka derman vermediğinin,
- Yalnızlığın; özel günlerde beraber olmak istediğin insanın terslikler yüzünden yanında olamaması değil, o insanın seninle olmak istememesi olduğunun
filan farkına varıyosun. Burası iyice kasış, geçiyorum. Hayat böyledir. Bazı şeyler sadece geceleri ve yalnızken anlaşılabilir. Farkına vardın = Mutsuzluk

#Geç kalmak#

" Okulu bitir - askere git - işe gir - evlen - çocuk yap " çizgisini kabullenmiş bir şekilde koşuyorken, sonlara doğru duraksayıp kendine zaman talep etmek de neyin nesi? Olimpiyatta 800 metre koşusuna katılıp, 650. metrede "1 dakka durun ama yaa" diyip cirit atmaya gitmek olur mu? Döngünü, sıralamanı, yönünü değiştirmeyi istemekte geciktin artık. Git dekatlon yap. Ne bileyim, modern pentatlon filan yap. Geç kaldın = Mutsuzluk

#Unutmak#

Ciddiyetini, kişiliğini ve karakterini, yaşadığın tecrübeler çerçevesinde oluşturuyosun. Hele hele 3 kuşaktır aristokrat sınıfa değil orta sınıfa ait olan biri isen, ne bileyim "Bon Jovi adamın adı mı grubun adı mı?" sorusunun cevabını doğuştan bilmiyorsan (ne alaka lan?) zevklerinin bir çoğu sonradan görmedir; ikinci el dir. Dolayısı ile zamana - modernizme uyum sağlamak, senin hayatın için unutma eylemi ile eş zamanlı hareket eder. Çünkü çocukluğundan beri kendin keşfetmişsindir ve öğrendiklerinle kendini yenilereken, diğer taraftan eski halini unutuyorsundur. 26 yaşına geldiğin bu günde, geçmişine ait olan ve yanlış olduğunu değerlendirdiğin x bir seçimin varsa oraya takılmak istemezsin, değiştirirsin ve eskisini bir süre sonra unutursun.

Basit olsun diye, görece alakasız yerden gideyim: Çocukluk yıllarında, annenin sana kızıp sinirlenişine : "annneeeeeeeeeaaaa!!!!" diye bağırıp ağlayarak karşılık vermiş birisin. Liseye kayıt olmaya giderken giydiğin ve sana 9 beden bol gelen turuncu Tommy t-shirt'ün, veya mezuniyet balosuna giderken yaptığın saçın, o dönem senin için en doğru tercihlerdi. Daha da önemlisi; benzer seviyede yanlış seçimleri 26 yaşından sonra yapan x bir kişiyi görsen, "30 yıl boyunca unutmayacağın bir salakla karşılaştığın" değerlendirmesinde bulunursun. Tüm bunları bizzat kendi geçmişinde yapmış olduğunu anımsadığında, dürüst şekilde "Aaaaa, o zamanlar ne kadar kamilmişim" diye itirafta bulunuyosan kendine; hiç merak etme. Unutmak istediğin, an itibariyle kendine yakışık görmediğin durumları-tercihleri değiştirip, eskilerini unutmuşsun. Yine unutabilirsin.

O halde, belki de en başta söylemem gerekeni ve işi mutsuzluğa bağlayan tarafı şimdi söyleyeyim: İnsan bir gün herkesi, her şeyi unutabilir. O kabiliyeti var. Sadece biraz yontması, güncel versiyona uyarlaması gerekiyor. ios 6.1. Peki insan bu yeteneğe sahip olsa da, bunu kolayca yapabiliyor mu?. Hayır. Çünkü her şey Tommy t-shirt gibi kumaş parçasından ibaret değil. Gönlün ve ruhun parçalarından söz ediyoruz. Unutabilme ve yeniye adapte olabilme yetisine sahip olduğunu bilmek, unutursam ve sonra hatırlarsam & unutursam ve yeniyi bulamazsam düşüncesine sahip olmak, o zaman mı hata ettim yoksa unutmaya çalışarak şimdi mi hata ediyorum ikileminde kalmak... Oyy ki oyy. Unuttun = Mutsuzluk

#Hatırlamak#

" 5 yıldır sabah erken kalkıyor olmama rağmen, öğlene kadar içimden atamadığım o sersemliğin sebebi ne? " diye düşünürken, cevabın "gördüğün rüyalar" olduğunu anlarsın ya. Unutmak için sığındığın rüyalar, uyandığında içini sızlatacak olan bissürü şeyi sana hatırlatır da, sen gidip -belki kaybettiklerimden bir parça bir şeyler bulurum- umuduyla kimi görsen o rüyaları anlatırsın ya. He işte. Astral seyahat bileti filan almadım. Yani kontrol bende değil. Ne oldu?

#Unutmak# başlığı altında detaya girdiğim için burayı kısa keseyim ve varmak istediğim noktaya hemen geleyim: Bir şeyleri hatırlamak için "süreç" gerekmiyor. Bir fotoğraf, bir şarkı, bir parfüm, bir mekan yetiyor. E baba hani unutuyoduk.. Hooop, saniyesinde gitti. Hatırladın = Mutsuzluk

#Kendini kandırmak#

Bu gezegende hiç bir inanış, master degree olsa bile hiç bir con-man veya hiç bir siyasi, kandırma eylemini insanın kendi kendinde uyguladığı kadar büyük bir başarı ile uygulayamaz. (Bu da siyasi geyik yapmıyor diyenlere kapak olsun)

- Unutmadım, - Geç kalmadım, -  Hatırlamadım, - Ne de olsa biliyorum, ileride uygularım filan... Yalan yok, bunlar gayet gerçekçi yargılar olabilir kimileri için. Ama bunları sadece ruhunu ikna etmek için kullanıyosan eğer; Kendini Kandırdın = Mutsuzluk

#Mutluluk#

-Öeeeh; Saçmalama be birader!- demeyin. Romain Gary'nin yazdığı "Onca Yoksulluk Varken" isimli romanda, Momo şöyle söyler : Mutluluk yokluğuyla bilinen bir merettir.

Hem maddi hem manevi olarak düşünün: İnsanoğlunun istekleri biter mi?. Bitmez. Peki sürekli olarak istemenin mutsuzluk getirdiği aşikâr değil mi? İsteğin gerçekleşse bile hemen sonra başka bir şey isteyeceksen ve bu durumun sonu gelmeyecekse... Yani bu dünyadaki mutluluk geçici değil midir arkadaş?

Daha da garibi, yaratılış gereği bu dünyada mutluluğu eline tutması zaten zor olan insan, az biraz yerinde de durmuyor. Sürekli bir yerleri, bir şeyleri dürtüyor. Herkes mutlu olursa, kendi mutluluğunun o derece anlamlı olmayacağını düşünüyor mesela bilinçaltında. Herkesin becerdiği şeyi kendinin beceremeyeceğinden korkuyor. Başarılı olabilmek&başarısını ifade edebilmek için ya da sadece kendini iyi hissedebilmek için birileri başarısız olsun, rutin bozulsun istiyor. Felix Baumgartner'ın atlayışı ile ilgili "Bi sorun çıksa, paraşüt filan açılmasa da heyecan yaşasak; ehi" diyen adam var lan. Nasıl mutlu kalıcaz biz böylesi bir dünyada?

Hayır adama mutluluğu veriyosun, ama o yine de duygu portföyünü genişletmek, başka şeyleri yaşamak istiyo. Bu uğurda; kendimi daha fazla üzeyim diye, sonra değil şimdi hissedeyim diye, bugüne dek yaşadığı sıkıntıları referans alıp ileride yaşayacağı sıkıntılar yaratıyor zihninde. Beni derinden etkilemeyecek küçük dersler alayım da; çıkarım yapayım, önerme sunayım, tespit kasayım... Eee paşam, duyguların çeşitlendi tamam, sonra ne oldu? Çoğaldığı için eski etkilerini kaybettiler sende, neredeyse yok oldu duyguların. En iyi ihtimalle, onları eskisi kadar iyi ifade edemez oldun sevdiğin insanlara karşı. "Doğru olanı düşünüyorum ve bunu davranışlarıma da yansıtıyorum ama, niye karşımdaki bana beklediğim gibi yaklaşmıyor? Neden anlatmaya çalıştığımı algılamıyor?" E dostum; "daha akıllı olayım-bir adım sonrasını düşüneyim- basitlikten uzak cümleler kurayım-doğal tepkimi saklayayım 2 değil 5 düşünüp öyle hareket edeyim- diye diye yalan ettin kendini. Fırsatın varken, tam yeri gelmişken ağlamadın mesela.. Tey gidim. Mutlu oldun = Mutsuzluk.

Öyle işte. "Felix'in çakılmasını isteyen adam" gibi uç örnekler hariç, bu hikayedeki ana kahraman bizzat benimdir. Hiç öyle -bay her şeyi bilen adam- değilim. Gayet gece saat 2 de aynaya baktığında "sanki yakışıklı mıyım neyim lan" diyip eliyle aynaya OK işareti yapan, ama işe gitmek için 5 saat sonra uyandığında neyin ne olduğunu tüm benliği ile anlayan normal bir adamım. Sakin olun, üstüme varmayın. Yazıyı beğenmediyseniz de ödemeli aramayın. Kontör yok.

İnternet için bir not: Bir anlığına içimde beliren kelimeleri, kaynağı belirsiz bir ego uğruna, bu hikayeden kendine pay çıkaranların bile 2 dakika sonra kedili video paylaşabileceği internet ortamına yazarak, yaşadığım dünya adına 100 üzerinden 0.4 puanlık önem arz eden bu hikayeyi de iyice değersiz kıldım.

Neyse. Her şey sinirsel her şey..

nihato
05.02.2013